Etiketler
A Year's Embassy to Mustafa Kemal, ABD Büyükelçisi Charles Hitchcock Sherrill, Ac Rock, Akapella, Antik Çağ, Atatürk, Atatürk Orman Çiftliği, Atatürk ve Bir Şarkı Masalı, Belmont Playboys, Bette Midler, Bing Crosby, Bir Şarkı Bir Öykü, Bir Şarkı ve Öyküsü, Bruno and The Gladiators, C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E., Cacka Israelsson, Caterina Valente, Constantin, Dario Moreno, Edmundo Ros, Ella Fitzgerald, Enstrumantal, Estambul, Etiyopya, Filistin, Frankie Vaughan, Fransızca, Gaivs Flavivs Valerivs Avrelivs Constantinvs, Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk, Habeşistan, HaGazi Orman Çiftliği, Harvard Din and Tonics, I'oeuvre, Istamboul, Istanbul Not Constantinople, Jacques Hélian et Son Orchestre, Joe Fingers Carr and His Ragtime Band "Lou Busch", Konstantiniyye, Lee Press-on and the Nails, Let England Shake, Mosaics in Italy Palestine Syria Turkey and Greece, Mussolini, Mustafa Kemal Atatürk, Mustafa Kemal: I'homme I'oeuvre le pays, Nova Roma, Oscar Aleman, Ota Čermák, Paul Whiteman and His Orchestra, PJ Harvey, Plak Listeleri, Plaklar, PTT, Renato Carosone, Roma İmparatoru Büyük Constantin, Roosevelt, Santo and Johnny, Sessizliğin Sesi Grubu, Sevinç Tevs, Ska Cubano, Suriye, Syria, Systrarna Rosenblom, Türk Yazın Dünyası, Türkçe, Türkiye, Terrance Zdunich, The Duke's Men of Yale, The Four Lads, They Might Be Giants, Trois Hommes: Kamal Roosevelt Mussolini, Yedi Tepeli Kent Roma, Yedi Tepeli Kent İstanbul, Şarkılar ve Öyküleri-İdil Tulun
Bilinen tarih boyunca günümüz İstanbul’unun bulunduğu topraklar üzerinde çok sayıda köy, kasaba ve kent kurulmuş. Zamanla hepsi yıkılmış, üzerlerine yenileri kurulmuş, onlar da yıkılmış…
Konumu nedeniyle tarihin bilinmeyen dönemlerinde de aynı döngünün yaşanmış olması muhtemel. Bir bilimci olsam ve böyle bir iddia ortaya atılsa “gerçek olabilir” der ve hemen o gerçeği araştırmaya başlarım.
Yaşanmış olması muhtemel dediğim o döngü, I. Constantin olarak bildiğimiz Roma İmparatoru Büyük Constantin yani “Gaivs Flavivs Valerivs Avrelivs Constantinvs”un yedi tepe üzerinde inşa ettirdiği Nova Roma’ya dek sürüp gitmiş. Tıpkı imparatorluk Roma’sındaki gibi…
Nova Roma’dan sonra, İstanbul’un tüm gelişimini biliyoruz. Ondan önce, İstanbul’un geçmişi hakkında bilgi edinmek için efsaneler revaçtaydı. Genel olarak bunlar, Yunan’ın her şeyi efsanelere bağlama aşkına paralel bir amaçla Yunanlaştırılmış efsaneler olurdu.
Marmaray kazıları tüm bunları yerle bir etti ama biz, bu yeni bilgileri dünyaya duyuramadık. Çünkü “Ya! Bunlar alt tarafı birkaç kırık kemikle çanak, çömlek, kiremit!” zihniyetindeki adamın izindeydik. Bugün gibi…
Nova Roma yaşarken, bir süre sonra ismi değişmiş. Kent aynı kalmış ama adı, bilinen son kurucusuna izafeten Constantinvs’un şehri anlamına gelen Constantinopolis’e evrilmiş. Osmanlı da aynı ismi kendi diline çevirerek Konstantiniyye olarak kullanmış. Bunu çok sayıda isim izlemiş. Onları ve İstanbul’la ilgili kuruluş öykülerini, bununla birlikte 35. bölümünü yayınlamış olduğumuz “Romalı İstanbul’un Noktürnü” ile “Romalı İstanbul’un Kitabı”nda bulabileceğinizden tekrara düşmemek için yinelemiyorum.
Yalnız, herkesin şu sözlerimi hafızasının bir tarafına kaydetmesi gerek: İstanbul’un da Constantin ismi ve türevlerinin de Yunan’la hiç ama hiçbir ilgisi yoktur! İkide bir lafını ettikleri Ayasofya’nın da olmadığı gibi… Bunu hemen bir üst paragrafta sözünü ettiğim bölümleri okuyanlar hemen anlayacaklardır. Yunan değilse tabii…
İSTANBUL ÜSTÜNE SAÇMALIKLAR
Sizleri bilmem ama İstanbul’a hâlâ Constantinople, Constantinopolis, Kostantiniyye, Kostantinapolis denmesi tüylerimi diken diken ediyor. Buna genelde sosyal medya denen olguda rastlıyorum. Üçüncü harf olan “n”yi devreden çıkartarak telaffuz ettikleri Kostantiniyye’yi daha çok dincilerle Osmanlıcılar, diğerleriniyse çok bilgili görünmeye çalışan zübüktrük aydıncıvıklarla yurt dışında eğitim almış özentili tipler kullanıyor. Bu arada 1989 – 1993 yılları arasında bu kez iki yanlış harfle adlandırılmış bir gazete bile yayınlandı: “Kostantıniyye Haberleri”…
Constantinopolis ve Konstantiniyye saçmalıklarını, birkaç kez yazdım. Yapanlara özel mesajlar da attım. Yanlış yaptıklarını anlattım. Uyardığım birçok kişiyle tabiri caizse “papaz” bile olduk. Savunmaları, kelimesi kelimesine olmasa da “Bu yüzyılda böyle kafa!” türünden karşı tarafı susturucak ataklardı.
Oysa akıl edemedikleri, parçalanıp bölünmek için hedefe alınmış ülkelerin tüm değerlerinin tahrip edildiğiydi. Önce dil bozulur, eğitim deforme edilir, kentlerin adı başka ulusların taktığı isimlerle anılır, gidişatın iyi olmadığını belirterek uyaranlar “Komplo Teorisyeni” damgasıyla itibarsızlaştırılır, bu başarılı olmazsa hakkında düzmece iddialar yaratılarak zihinlere pompalanır. Ülkenin kurucu kadroları aşağılanır. Parası değersizleştirilerek halkın ekonomisi bozulur, adrese teslim ihaleler yoluyla ülke hazinesi soyulur.
Bunlara bağlı olarak ahlak çöker, geçim sıkıntısına düşen anneler çocuklarını yaşatabilmek için kendilerini satacak durumlara düşerler. Ormanlar yakılır, tarım ve sanayi çökertilir, satılmış yöneticiler eliyle ülke toprakları gizlice başka ülkelere veya özel kişilere satılır. Herkes karşısındakini suçlar hâle gelirken o ülkenin dirliği düzeni yok olur, kaos her yere hâkim olur. Ülkenin tüm varlıkları artık birkaç ailenin emrinde olduğu için egemenlere yaltaklanan hatta onlara yaranmak için cinayetler işlemeye hevesli çok sayıda insanımsı zuhur eder. Gerisi kolaydır. Bir mucize olmazsa o ülke artık 12’den vurulmuştur.
Yıllar önce bir başka konuyu araştırırken, Atatürk’ün de İstanbul denmesini savunduğunu, hatta bu konuda dünyada ilk kez uygulanan çok ilginç bir metoda imza attığını okumuştum. Konunun içine bir de şarkı girmişti. Şarkının adını bulmak bizim kuşak için zor değildi. Bir dönem çok sevdiğimiz bir şarkıydı bu…
Tam burada, “Ülkelerinin Habeşistan olan adını değiştirmek isteyen Etiyopyalıların, Atatürk’ün yöntemlerinden etkilendiğini ve çok uzun yıllar sonra aynı uygulamayı yaptıklarını” da yazmam gerek!
ATATÜRK ve İSTANBUL
Son İstanbul’un, Roma İmparatoru Constantinvs tarafından kurulduğunun kabul gördüğünü yazmıştım. İşte bu son İstanbul, yabancıların Osmanlı dönemindeki alışkanlıklarını sürdürmesi nedeniyle hâlâ onun adıyla anılmaktaydı. Türkler “İstanbul” diyor, Batılılarsa inatla “Constantinopolis”… Türkiye Cumhuriyeti’nin onuru açısından bu inadın kırılması şarttı ama provokatif eylemi sürdürmeye kararlı olan karşı taraf yılmıyordu.
Gerçek Türklerin ve kendisini Türk olarak hisseden herkesin atası olan atam Atatürk, konuyu gündeme getirerek devlet erkânına uygulanması gereken bir yol önerdi. Buna göre İstanbul adresine gönderilip de üzerinde başka isimler yazılmış olan her türlü mektup, telgraf ve belge kabul edilmeyecek, kaynağına iade edilecekti. Öyle de yapıldı. Telefonların bağlanıp bağlanmadığı hakkında bilgi bulamadım ama İstanbul’a gönderilip de üzerinde farklı isimler yazılmış olan mektup, telgraf ve belgeler geri çevrildi.
Batılılar altında kalırlar mı? Kalmazlar tabii!..
Tepki üzerine tepki, itiraz üzerine itiraz, kapris üstüne kapris…
Ne yapsalar ne etseler boş! Türkler kararlı…
Uygulama hafifletilip gevşetilmedi bile…
O zamanlar Türkiye’nin başında; sağa sola saçma sapan efelendikten sonra kuyruğunu kıstırıp susan, komik blöfler yapan, sözünden fırfır dönen, içeride söylediğini dışarıda yalayan tuhaf tipler değil, ülkesini saydıran saygın bir yönetim vardı.
20 Mayıs 1932 ila 8 Nisan 1933 tarihleri arasında ABD’nin Türkiye büyükelçiliğini yapan kişi; Türkiye Cumhuriyeti’ni ve İstanbul’u anlatırken “Costantinople değil İstanbul’dur.” der ve özetle şöyle devam eder: Bu eski şehir için Costantinople demeye o kadar alışmışız ki, İstanbul demekte güçlük çekiyoruz. Buna rağmen Ocak 1929’dan bu yana kentin adı İstanbul’dur. Çünkü, 3 Ocak 1929’da Türkiye’nin “Posta Telgraf Telefon” Genel Müdürü, merkezi İsviçre Bern’de bulunan “Uluslararası Posta Telgraf Telefon Teşkilatı”na mektup göndererek; bundan böyle “Constantinople” değil, “İstanbul” adının kullanılması gerektiğini resmen bildirmiştir. Costantinople adıyla gönderilecek mektupların Türk posta yöneticileri tarafından geri gönderilme ihtimali kuvvetlidir.
Bunları söyleyen kişi “Gazi Mustafa Kemal, Mustafa Kemal’in Bana Anlattıkları, Selanik’ten Gelibolu’ya” adlı üç kitabın da yazarı olan “Diplomat General Charles Hitchcock Sherrill”dir.
Yukarılarda bir yerde “Etiyopyalıların, ülkelerinin Habeşistan olan adını değiştirirken Atatürk’ün yöntemlerinden etkilendiğini” yazmıştım. Bilenlere soruyorum, izlenen yol aynı değil mi?
“Konunun içine bir de şarkı girmişti.” demiştim ya, az sonra anlatacağım bu müzik olayını doğrulatamamış, o nedenle de bugüne dek yayınlamamıştım. Çünkü böyle bir olayın belgesinin olmaması bence mümkün değil. Son günlerde biraz da yanlış bilgilerle çerçevelenerek kullanılmaya başlandığı için kısaca da olsa söz etmek şart oldu.
Tekrarlıyorum, doğrulanmamış bir bilgidir ve elinde belge olan biri varsa tarih adına bunu ortaya çıkarması gerektiğini duyurmak amacıyla konu etmekteyim.
VATANINA ÂŞIK BİR CUMHURBAŞKANI
Atatürk, günümüzde sıkça tanık olduğumuz; kamu kaynaklarını cebine indiren, dilediğine peşkeş çeken, ülke topraklarını hiç kimseye sormadan başka ülkelere armağan eden yönetici tiplemesine benzemezdi. Öz maaşı dâhil her şeyini vatan ve milleti için harcardı. Örneğin, halkına armağan ettiği “Atatürk Orman Çiftliği” gibi…
Günümüzdekilerse yalnız kamunun değil, onun kamuya bıraktığı terekesini de sağa sola peşkeş çekmekteler. Kamununsa gıkı çıkmıyor. Böyle kamuya tabii ki böyle baş olacak! Doğrulatamadığım “müzik” konusuna gelince…
Rivayete göre atam Atatürk; İstanbul’un uluslararası kabul görmesi için yeterli kalitede bir beste yapılmasını ve zirvedeki bir pop grubunun seçilerek, o eserin dünyaya duyurulmasını istemiş. Bunun için gerekli tüm masrafları, bugünküler gibi; örtülü, örtüsüz, kayıtlı, kayıtsız ödeneklerden değil öz maaşından ödemiş. Bu şarkının adıysa “Constantinople değil İstanbul” yani “İstanbul Not Constantinople” imiş. “Rivayete göre” dediğimi sakın unutmayın. Rivayet!
Konu son zamanlarda sosyal medyada da gezip durmakta…
Atatürk’ün, vatanı için her şeyi yapabileceği gerçeğinden yola çıkarak “Olabilir, çünkü çağının önünde giden akil insanlardan biri belki de birincisidir.” şeklinde düşündüğümü itiraf etmem gerek ama yayılan söylenti bence maddi hatalarla dolu. Karbon kopya dediğim türde çoğaltılmış o yazılardaki “zaman, orkestranın adı, o devirde pop grubu diye bir tanımlamanın müzik literatüründe olmaması, iki farklı şarkının birbiriyle karıştırılması” gibi faktörler dikkatimi çekti.
Alınan kararların; başlangıç, gelişme ve sonuç aşamalarında gönderilen eylem raporlarının ve ödeme makbuzu gibi belgelerin olmaması da Atatürk’ü tanıyanlar için açıklanabilir bir durum değil. Çünkü Atatürk; Özal ve Erdoğan gibi, devleti ailesinin malı sayanlardan değildi. Belgesiz iş yapmazdı. Beni belgesizlik açısından tereddüte düşüren şey, paranın hepsini kendisi ödediğinden bilinmesini istememiş olma ihtimalidir.
Söyledim; Atatürk, bu makalenin konusunu teşkil eden olayı yapabilecek bir insandır. Buna rağmen konuyu destekleyecek delillere ulaşamadığım için bu bilgiyi yıllarca yayınlamadım. Onun tarih konusundaki ciddiyetini bildiğim için bu konuda iki kat özen gösterdim. Örnek mi? Buyurun:
– Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir hâl alır.
– Tarih hayal mahsulü olamaz. Biz daima hakikati arayan ve buldukça, bulduğumuza inandıkça ifadeye cüret gösteren insanlarız.
– Tarih, gerçekleri tahrif eden bir sanat değil belirten bir ilim olmalıdır.
İSTANBUL NOT CONSTANTİNOPLE
İstanbul Not Constantinople, “Paul Whiteman and His Orchestra” tarafından 1928’de plağa alınan “C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E.” adlı şarkıya cevaben yapılmış bir eserdir. İstanbul’un Constantinopolis olmadığını dünyaya öğreten şarkıdır. Sözleri; “Red Sails in the Sunset, My Prayer, Harbour Lights” gibi ölümsüz eserlere imza atan Kuzey İrlandalı şarkı sözü yazarı James (Jimmy) Kennedy’e, bestesiyse ABD’li ünlü kompozitör Nat Simon’a aittir.
Yapım yılının 1928, 1930 ve hatta 1953 olduğunu iddia eden kaynaklar var. Bence en mantıklısı 1928, ikinci şıksa 1930’dur. Bir şarkıya verilecek cevabın, piyasaya çıkışından sonra en hızlı şekilde gönderilmesi gerekir.
İşin raconu budur.
Cevaplanacak şarkı 17 Mayıs 1928’de piyasaya sürüldüğüne göre, cevabının da 1928’in kalan aylarında, hatta en geç iki ya da üç ay sonra verilmiş olması gerekir. Hadi o olmadı diyelim, bence yine de geç ama son seçenek 1930’dur.
1953 iddiasına gelince… Modası geçmiş, dillerden düşmüş bir şarkıya yani “C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E.”ye cevap yazsan ne olur, yazmasan ne! 1953 yılında, bu şarkının bir zamanki popülaritesini hatırlayanların kalıp kalmadığı, kalsa bile verilecek cevabın bunca yıldan sonra cazip gelip gelmeyeceğini sizlere bırakıyorum.
1953, “The Four Lads”in “Istanbul Not Constantinople”yi plağa aldığı yıldır. Şarkının bu tarihten itibaren listelerde yükselerek tüm dünyada zirve yapması, iddia sahiplerini yanıltmış olabilir.
Kanadalı “The Four Lads” önemli bir gruptur. 1953, 1955 ve 1956’da milyonlarca satan plakları nedeniyle beş altın plak almıştır. İlk altın plaklarını kazandıkları eser, “Istanbul Not Constantinople” olmuştur.
Şarkıyı, çocukluğumdan bu yana, “The Four Lads”, Bing Crosby-Ella Fitzgerald ikilisi, Caterina Valente, Dario Moreno, Renato Carosone, Sevinç Tevs ve They Might Be Giants” dâhil çok sayıda sanatçı, vokal grubu ve orkestradan dinledim. Ellili yıllarda ve altmışların başında o kadar çok çalınırdı ki sözlerini farkına varmadan ezberlemiştim.
Bunlar hatırladıklarım. Bir de araştırarak adlarını bulduklarım var: Istanbul adıyla akapella olarak Ac Rock, Enstrumantal ve İstanbul adıyla Belmont Playboys, Bette Midler, Bruno and The Gladiators, İsveççe sözlerle Israelsson ile Systrarna Rosenblom, Edmundo Ros, Frankie Vaughan, Harvard Din and Tonics, Fransızca sözlerle ve Istamboul adıyla Jacques Hélian et Son Orchestre, Joe Fingers Carr and His Ragtime Band “Lou Busch”, Lee Press-on and the Nails, Estambul adıyla enstrumantal olarak Oscar Aleman, Ota Čermák, Let England Shake adlı şarkının içine katarak PJ Harvey, Santo and Johnny, Ska Cubano, Terrance Zdunich, The Duke’s Men of Yale…
Istanbul Not Constantinople’yi 1953 ve 2004 yıllarındaki iki farklı görünümleriyle “The Four Lads 1953” ve “The Four Lads 2004” ile Bing Crosby-Ella Fitzgerald ikilisi, Caterina Valente, Dario Moreno, Renato Carosone, Sevinç Tevs ve They Might Be Giants‘dan dinlemek isterseniz, bu paragraftaki orkestra ve solistlerin adlarını; Paul Whiteman’ın eseri olan “C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E.” içinse eserin ismini tıklamalısınız.
Her iki şarkıya ait orijinal sözleri yazının bitiminden hemen sonraki bölümde bulacaksınız. Orijinal sözlerin Türkçeye çevrilmiş şekli “The Four Lads 2004” adlı videoda alt yazı hâlinde…
Sosyal ağlarda dolaşıp duran ve “a’dan z’ye” aynı kaynaktan yayıldığı belli olan yazılarda, Paul Whiteman’ın esprilerle süslenmiş C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E. adlı şarkısı tümüyle yanlış ifadelerle “Istanbul Not Constantinople”yle özdeşleştirilmiştir. Açıkça anlatmak gerekirse; bilgi adı altında yalan yanlış şeyler sosyal medyaya salınmış, Ata’sına sevgi duyan çok sayıda insan, salınan kirli bilgilerle zehirlenmiştir.
SONUÇ
Yiğidin hakkı yiğide, Jimmy-Nat-Lads üçlüsünün hakkı da Jimmy, Nat ve Lads’a… Teşekkürler “The Four Lads”…
Bazı belgesel ve televizyon dizilerinde de dinlediğimiz “Constantinople Değil İstanbul”la ilgili yazacaklarım şimdilik bu kadar. İleride aynı konuya döner miyim bilemiyorum. Olayların gelişimine bağlı…
Bunca cümleden sonra zengin kalkışı yapacağım. Kusura bakmayın.
Yeniden görüşebilmek umuduyla…
Günay Tulun
İlk yayın yeri: Sessizliğin Sesi Gazetesi
İlk Yayın tarihi: 10 Kasım 2008
Makalenin ilk yayındaki adı: Atam Atatürk ve Şarkılı Bir Masal
BİLGİ NOTLARI: Yazının orijinalinde video linkleri yoktur. Yayının
28 Kasım 2018 tarihinde tekrarlanması münasebetiyle eklenmiştir.
- ISTANBUL (NOT CONSTANTİNOPLE)
Istanbul was Constantinople / Now it’s Istanbul not Constantinople / Been a long time gone / Old Constantinople’s still has Turkish delight / On a moonlight night. Every gal in Constantinople / Is a Miss-stanbul, not Constantinople / So if you’ve date in Constantinople / She’ll be waiting in Istanbul. Even old New York was once New Amsterdam / Why they changed it, I can’t say / (People just liked it better that way). Take me back to Constantinople / No, you can’t go back to Constantinople / Now it’s Istanbul, not Constantinople / Why did Constantinople get the works? / That’s nobody’s business but the Turks’. Istanbul!! / Istanbul! Even old New York was once New Amsterdam / Why they changed it, I can’t say / (People just liked it better that way). Take me back to Constantinople / No, you can’t go back to Constantinople / Now it’s Istanbul, not Constantinople / Why did Constantinople get the works? / That’s nobody’s business but the Turks’. Istanbul!
- C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E.
C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E. / Constantinople. / Brrrrrrrrow, / Mr No-one No-one was the teacher in a school giving a lesson one afternoon. / Little Tommy Tomkins was the dunce and what a fool, / Didn’t know which was the sun or moon. / Brrrrrrow, / Teacher said to Tommy Tomkins well, / See if you can sing this while you spell, / Constantinople. C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E. / Constantinople. / It’s as easy to say as saying your A – B – C. / C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E. / Show your flock now try your luck and sing it loud with me, / Constantinople. / C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.P.L.E. / C.O.N.com.S.T.A.N.T.I.N.tense.O.P.L.E. / Ah hah hah hah, Harry, what is this city your talking about, / What is this city I’m talking about? / Yes? / Constantinople. / Ah how do you spell it? / How do I spell Constantinople? / Yes. / Huh, I guess I’m talking about Rome./ Ah what a lad your spelling’s bad, I’ll give you your alphabetty. A – B – C – D – E – F – G. / H – I – J – K – L – M – N. / O – P – Q – R – S – T – U. / V – W – X – Y – Zee, / Etcetera. / It should not be so hard to spell correctly, / Since I made you learn your alphabetty. / Constantinople. / Constantinople. / Constantinople, / C.O.N.S.T.A.N.T.i.N.O.pop.L.E..
RESİM ve FOTOĞRAFLAR (Yukarıdan itibaren)
1- Antik İstanbul’daki ünlü “Hipodrom”un temsili resmi 2- Kostantıniyye gazetesinin ilk sayısı 3- Büyük Constantinvs’un büstü 4- Atamız Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk 5- Istanbul Not Constantinople’nin ünlü söz yazarı James “Jimmy” Kennedy 6- Yahudi asıllı büyük Türk sanatçısı Dario Moreno 7- Istanbul Not Constantinople’yi plak yapıp eserle birlikte zirveye tırmanan beş altın plaklı Kanadalı grup “The Four Lads”