Etiketler
1783 Paris Anlaşması, 1795 Osmanlı-ABD Anlaşması, ABD, Akdeniz, Amerika, Barış, Bağımsızlık, Berberi Savaşı, Beylerbeyi, Birleşik Devlet, Cezayir, Cezayirli Gazi Hasan Paşa, Cezayirli Hasan Paşa, CIA, Eyalet, Fas, Garp Ocağı, General George Washington, II. Berberi Savaşı, Joseph Donaldson Jr, Koloni, Korsan, M. K. Atatürk, Mustafa Kemal Atatürk, Okyanus, Osmanlı Devleti, Padişah III. Selim, Savaş, Tunus, İngiliz, İngiltere
ABD’yle ilişkilerimizin nane molladan hallice olduğunu sağır sultanlar da duydu. İşte bu ABD’nin “Deniz Kuvvetleri”, 13 Ekim 2016′ da, 241. kuruluş gününü kutlarken, resmî sosyal medya hesabından resimli bir mesaj yayınlar. İçeriğinde “Amerika’nın denizcileri 241 yıldır: Çetin Cesur Hazır” yazan mesajda, donanma askerlerinin Türk bayrağı taşıyan askerleri öldürdüğü görünen yağlı boya bir tablo kullanılmıştır.
Türkler, Gerçek Türklerin değerini bilen Amerikalılar ve bazı ülkelerin gerçeği gören vatandaşları, bu mesajın yayınlandığı sosyal medya ağını bombardımana tutar. Türkiye’nin, ABD’nin dost (!) ve müttefiki (!) olduğunu hatırlatan bazı siyasiler de uygulamanın yanlışlığını belirterek, görüntünün kaldırılmasını rica eder. Sonunda, o çirkin görüntü yayından çekilir. Yerine başkası konur.
Kendi yanlışından kaynaklanan olaylar da bile karşı taraftan özür bekleyen ABD’nin “Deniz Kuvvetleri, Genel Kurmay Başkanlığı ve Dış İşleri Bakanlığı”ndan gelmesi gereken özür de gelmez.
KAZA DEĞİLSE ALTINDA YATAN NE
Hiç kimse, olayın düşünülmeden yapılan bir uygulama olduğunu sanmasın. Türk bayrağı, renkleri itibariyle dünyanın en fark edilir bayraklarının başında gelir. “Amerikan Donanma”sındaki üstün yetenekli bilgi işlem yönetici ve yetkililerinin bunu atlamasına imkân yok. Adamlar milimikron ayarları yapabilecek, ne olduğu anlaşılamayan ses ve görüntüleri çözümleyebilecek şekilde yetiştiriliyorlar. Güçlerinin büyük kısmı da bundan kaynaklanıyor.
İşin aslı şu:
ABD bunu sık sık yapıyor. Okuduysanız, Kore’deki kalleşliklerini daha geçen gün yazdım. Onun gibi, Muavenet ve çuval olayları da var. Yalnız onlar mı? Yoklayın hafızanızı… Yapılanların hepsi planlı programlı işler.
ABD’li yetkililer bu metotla amacına ulaşmış, iki yüzyıldır yaptıkları gibi Türklere aba altından sopa göstererek gerekli mesajı vermişlerdir.
BEYZADENİN OLAYI SORAN MUHABİRE VERDİĞİ CEVABA BAKIN
Aslında, Anadolu Ajansı’ndan bir muhabirin Donanma sözcülerinden biriyle yaptığı şu mini konuşma bile niyetin ne olduğunu anlatır. AA muhabiri olayı işaret ederek neler olduğunu sorar. Sözcünün anlatısıysa şudur. “Mesajı sosyal medyadan kaldırdık. Daha fazla yorum yapmak istemiyorum!”. Allah Allah! Sana yorum yap diyen oldu mu? “Neler oldu?” diyorlar. Belli ki cevap vermemek ve özür dilememek için emir almışsın. Söyleseydin anlayışla karşılardık. Malum, emir denen şey “Ankara’nın Belediye Başkanı Melih Gökçek’i bile kesti.”.
O tablonun ne olduğuna gelince…
Ressamın, muhayyilesinde yarattığı bir görüntüdür. “Birinci Berberi Kıyısı Savaşı”nda böyle sahnenin yaşanıp yaşanmadığı bilinmez. Olabilir de olmayabilir de… Ayrıca, bizim beğenip beğenmeme kriterlerimiz o tablonun gerçek de hayali de olsa sanat eseri olma özelliğini yok edemez. Bizim sanat tarihimiz de böyle tablolarla doludur ve bu tablo, böyle alçakça bir hesaba alet edilmeyi hak etmeyen bir sanat eseridir. Hepsi bu…
Peki az önce yazdığım I. Berberi Kıyısı Savaşı da neyin nesi?
Onu da fazla detaya girmeden anlatayım. Çünkü bizleri bugün, seyrinden çok sonuçları ilgilendirir.
BİRİNCİ BERBERİ KIYISI SAVAŞI
Akdeniz’de cereyan etmiş bir deniz savaşıdır. Birinci Berberi Kıyısı Savaşı olarak adlandırıldığı gibi Birinci Trablusgarp Savaşı ve Birinci Berberi Savaşı olarak da adlandırılır. Kuzey Afrika’daki Berberi Devletleri yani Fas Sultanlığı ile Osmanlının “Garp Ocağı” olarak bilinen Cezayir, Trablusgarp ve Tunus eyaletleriyle “Amerika Birleşik Devletleri” arasında yapılan deniz savaşlarındandır. Direk Osmanlının savaşı olmamasına rağmen, eyaletlerin Osmanlı’ya bağlı olması nedeniyle Osmanlı-ABD, dolayısıyla Türk-ABD savaşı olarak görülür. ABD bu savaşı ne kadar Türk-ABD savaşı olarak sayarsa Türkler de eyaletlerin iç ve dış işleri açısından o kadar Berberi-ABD savaşı olarak kabul eder. Ne demek istediğimi sonraki yazıda anlatacağım.
Eyaletler nizamına uygun olarak, savaşta Türk askerleri de çarpışmıştır ama zaten Türkler de diğer milletler gibi Osmanlı içindeki unsurlardan biridir. Fas Sultanlığı haricindeki eyaletler Osmanlıya bağlı olduğu için hem Birinci hem İkinci Berberi hem de 1795’teki ilk savaş Osmanlı-ABD savaşıdır. Bana göre doğru olan da budur. 1801 ila 1805 yılları arasında yaşanmıştır.
Kısaca özetleyeyim. ABD’nin yeni seçilen başkanı Thomas Jefferson, 1795 savaşı sonrasından o güne dek Berberilere ödenmekte olan yıllık haracın verilmesini istemez. Meclis de bundan hoşlanmamaktadır. Temas kurmayı denedikleri Osmanlı ise ABD’yi muhatap almaz. Bunun üzerine ABD, ne yapabileceğini yerinde saptamak amacıyla Akdeniz’e 3 gemi gönderir.
Bu arada Trablusgarp Beylerbeyliği 10 Mayıs 1801 günü, kafasına göre ABD’ye savaş ilan etmiş ve Trablus’taki ABD elçiliği yağmalanmıştır. Korsanlar, soyacakları gemilerin ait olduğu ülkelere “İlk Osmanlı-ABD Savaşı” adlı yazımda anlattığım simgesel davranışlarla savaş ilan eder, böylece meşru (!) bir iş yaptıklarını gösterirlermiş. Amerikalılar Akdeniz’e girince bu durumu öğrenir. Buna rağmen savaştan kaçıp Akdeniz’deki ABD gemilerine koruma sağlamakla yetinirler. Bu durum uzunca bir süre devam eder.
Savaşın başlaması üçüncü komodorun atanmasından sonradır. Yıllar süren savaşın sonundaysa göstermelik bir galip ama gücünden bir şey kaybetmemiş iki taraf vardır. Barış anlaşmasıysa ABD’nin lehinedir. Çünkü yıllık vergiden kurtulmuş, yalnız esir ABD’lilerin serbest bırakılması için bir defaya mahsus olmak üzere 60.000 $ ödemişlerdir. Bu durum Amerika’da bayram havasıyla karşılanır. Zafer ilan edilir. ABD’ye en büyük katkısıysa kolonicilik ruhunun birlik ruhuna dönüşmesidir.
Savaştan kısa bir süre sonra, 1807 yılında korsanlar yeniden Akdeniz’deki hâkimiyetlerine kavuşurlar. Korsanların belalısı ABD’yse yeniden eski düşmanı İngiltere’yle raksa başlamıştır.
Raksın sonu da savaş olacaktır.
İKİNCİ BERBERİ KIYISI SAVAŞI
Akdeniz’de cereyan etmiş bir deniz savaşıdır. İkinci Berberi Kıyısı Savaşı olarak adlandırıldığı gibi İkinci Trablusgarp Savaşı ve İkinci Berberi Savaşı olarak da adlandırılır. Kuzey Afrika’daki Berberi Devletleri yani Fas Sultanlığı ile Osmanlının “Garp Ocağı” olarak bilinen Cezayir, Trablusgarp ve Tunus Eyaletleriyle “Amerika Birleşik Devletleri Donanması” arasında yapılan deniz savaşlarının ikincisidir. 1815 ila 1816 yılları arasında yaşanmıştır.
Teknolojik olarak bir hayli ileri giden ABD denizciliği, hâlâ köhnemiş metotlarla çalışan Akdeniz korsanlarını yenince, diğer Avrupa devletleri de hazıra konarak bundan yararlanmış ve ödedikleri haracı kesmişlerdir. Aldıkları haraçla beslenen ve bağlı oldukları sultanlıklara da vergi vermek zorunda olan Akdeniz korsanları, bu olaydan sonra toparlanamamış, eski egemenlik alanlarını kaybederek, yıllar içinde tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir.
SAVAŞIN OSMANLI İÇİN SONUCU
“İkinci Berberi Kıyısı Savaşı”nın Osmanlı için sonucu, yeni bir kapitülasyon olmuş, 7 Mayıs 1830 tarihli “Osmanlı-Amerikan Seyr-i Sefain ve Ticaret Antlaşması”yla Amerikalılara çeşitli haklar verilmiştir. Bunu 13 Şubat 1862 tarihli “Osmanlı-Amerikan Seyr-i Sefain ve Ticaret Antlaşması”, ardından da 11 Ağustos 1874 tarihli “ABD-Osmanlı Suçluların İadesine Dair Anlaşma” ve yine 11 Ağustor 1874 tarihli “ABD-Osmanlı Devleti Arasında Tabiiyet Anlaşması” izler. Anlaşma ve düzenlemelerin ardı arkası kesilmez.
Amerikalılar, 1799 yılından beri Osmanlı’yla anlaşmak istemişler ama çeşitli nedenler bu anlaşmayı engellemiştir. Doğrudan ilk ilişkiyse 9 Kasım 1800 günü George Washington firkateyninin İstanbul’a yaptığı resmî ziyaretle gerçekleşir. 1827’de İngiliz, Fransız, Rus ortak deniz gücünün Navarin’de Osmanlı Donanmasını yok etmesi, Osmanlıyı sığınacak yeni kapılar aramaya itmiştir. 7 Mayıs 1830’da Osmanlıyla ABD arasında, az önce sözünü ettiğim o ünlü anlaşma imzalanır.
Anlaşmanın maddelerine üstünkörü göz atmak bile yeni bir kapitülasyon olduğunun anlaşılmasına yeter. Bu anlaşma, ileriki günlerde Osmanlıyı zora sokacak, önüne bir dolu problemler çıkaracak, ekonomisinin daha da bozulmasına neden olacaktır. Bozulan yalnız ekonomi olsa yine iyi, olan Osmanlının ölüme koşarak gitmesinden başka bir şey değildir.
Günay Tulun
“Sayfayı çevirmek ya da dilediğiniz herhangi bir sayfaya geçiş yapmak için, bu yazının sağ yanında yer alan; [ TÜM KİTAPLAR ] bölümündeki ilgili sayfayı tıklamanız yeterlidir.”