Etiketler

, , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Tarihi anlatmak, Vikipedi veya Wikipedia’dan bir şeyleri aparıp yayınlatmakla olmuyor. Amerika hadisesi gündeme düştüğünden bu yana, isminin başında profesör, doçent gibi akademik unvanlarla edebiyatçı, yazar gibi saygın mesleklerin oturduğu bir dolu insanın bu yolu seçtiğini gördüm. Hatta hatta, Vikipedi veya Wikipedia’dan kopyaladığının altına imzasını atarak gazetelere gönderip hatır gönül ilişkisiyle yayınlatan rezilleri de…
Bilim, basın ve yazın dünyamız için utanılacak olay.

Bunların bilimsel dedikleri makalelerin acaba yüzde kaçı böyle… Ondan bundan bilgi tırtıkla, adları lekeli kuruluşlara gönder, ver ücretini, bilimsel makale sınıfında yayınlat, sonra da bilim insanı pozunda üniversite koridorlarını, televizyon, gazete, dergileri turla…
Gerçek bilimciler de elleri şakaklarında, şaşkınlıkla bakakalsınlar. 

Bir de vıcık vıcık yağ kokan, ama belli kesimlerce “aliyyülâlâ” olarak tanıtıldıkları için saygın kişilermiş izlenimi uyandırılan, tarihi kendi meşreplerine göre yalan ve iftira salvolarıyla yeniden inşa etmeye çalışan, onurdan yoksun riyakâr şaklabanlar var. Bırakın cümleleri, ağızlarından çıkan harfler bile defalarca kullanılmış kızartma yağları gibi pis kokuyor. İnsanlık adına, insanlık onuru adına onlardan da utandım.
Yüzlerini gördükçe tiksindim, içim bulandı.
Onlarsa hiç utanmadan yağ kaçırmaya devam ediyorlar.
Yapacak bir şey yok. Contayı yakmışlar bir defa, iflah olmuyorlar. 

Bunların hepsinin, sayıca fazla ama kalitece düşük yandaş tanımlı gazete, dergi, radyo ve TV kanallarında kümelenmiş olmasıysa ayrı bir facia… Bütün iş, o sayısal fazlalıkta… Tarih konusunda kendilerini eğitmemiş kesimler, bu çarpık yayınları okur ya da o kanalları izlerken, aynı fabrikada üretilmiş fikirlerin çokluğundan etkileniyorlar.

Amerika’nın keşfi olayında, olağanüstü çirkinlikteki katkılarla kirletilmiş bir tarihe tanık olacak, bu makale serisini okumaya devam ettikçe de o tiplerle tanışacaksınız. Yerli ya da yabancı olmaları hiç fark etmiyor. Sahtekâr sahtekârdır, yalancı da yalancı… Farkındasınızdır, bu tipler daha ilk bölüm olan America I Love You‘yla birlikte boy gösterdiler. 

SAHNEDEKİ ROLÜ VESPUCCİ KAPIYOR
Kolomb
Anlaşılan o ki, Kolomb; 1498 yılında yaptığı üçüncü sefere kadar kıta Amerika’sına çıkamadan yakın adalarda turlayıp durmuş. Nereye vardığını bilmeyen, nerede olduğunu anlayamayan, ölüm anında bile hâlâ “Hint Adaları”na gittiğini sanan bir insandan, olsa olsa hayal dünyasının kâşifi olur. Önceki makalede de yazmıştım, üçüncü ve dördüncü seferlerde de “ana karaya ayak basmış olabileceği” savı eğretidir. Biliminse eğretilikle ilgisi yoktur.  

Maillerini hâlâ muhafaza ettiğim bazı İberikliler de keşif konusunda araştırma yaptığımı duyup benim bu düşüncemi paylaştıklarını belirttiler. Kristof Kolomb’un ününün haksız olduğunu, hatta daha da ileri gidip bu ihtiraslı Cenovalının altın ve ün uğruna yerlileri katlettiğini anlattılar. Ona da değineceğim tabii… Sırasının gelmesini bekliyordum.

SAHTEKÂRLAR ÇARPIŞIYOR
Bu haydut kılıklı hayal kâşifinin adını hemen her ülke kendine göre yazıp söyler. Bu çaba, keşfi sahiplenme duygusundan olabilir.

Kimine göre Cristóvão Colombo, bir başka ülkeye göre Cristoforo Colombo, kimine göre yukarıda yazdığım gibi Kristof Kolomb, bir diğerinde Christopher Columbus, yine bir başkasında Cristóbal Colón, farklı bir yerde Kristofus Kolombus ve bazı yerlerde de Christophus Colombus… Ben de bunlardan bazen birini bazen birkaçını kullanıyorum.

Aslen Cenovalı yani “Osmanlı”ya göre Cenevizli olan bu kişinin özgeçmişinde; “sömürgeci, gezgin, çıkarcı, haydut, kâşif (!), az önce yazdığım gibi kimine göre de katil” yazmakta… 30.10.1451’de doğmuş, 20.5.1506 tarihinde de ölmüş. Bazı kaynaklardaysa doğum tarihi 31.10.1450…

İberikliler; Pinta’nın ikinci kaptanı Francisco Martín, Pinta’nın kaptanı Martín Alonso ve Niña’nın kaptanı Vicente Yañez yani Pinzón Kardeşler olmasa Kolomb’un avucunu yalayacağını da anlatırlar. Hatta Kolomb’un seferden payına düşen kısmı vermemek için Pinta’nın kaptanı Martín Alonso’yu öldürttüğünü de… 

Müslüman olduğum için ölmüşün ardından kötü söz etmekten kaçınırım ama anlaşılan o ki; “Kristofus Kolombus, tam bir piçkus kurukus”muş…

“Ölüm anında bile hâlâ Hint Adalarına gittiğini sanan bir insan kâşif olamaz.” demiştim ya, olamadığı için de bu unvanı Amerigo Vespucci kapmış. Varılan yerin yeni bir kıta olduğunu anlayan Vespucci, ikisinin hiç yapılmadığı iddia edilen dört seyahata çıkmış. Şaibe kokan o iki seyahat nedeniyle sahtekâr damgası yemesine rağmen, ön plana çıkmayı da becermiş. Gidilen yerin yeni bir kıta olduğunu anlayıp bunu duyurması ve “Yeni Dünya, Mektuplar” adı verilen iki mektubuyla keşif hakkında bilgiler vermesi, onu Kolomb’un önüne geçirivermiş. Heyecan yaratan bu iki mektup, Avrupa’nın tüm ilgisini toplayıp, Vespucci’yi gündemin başına oturtmuş. Lütfen dikkat: Mektupları Vespucci yazmadı iddiaları da var. Hem de yenilmez yutulmaz dozda…

1497, 1499, 1501-1502 ve 1503-1504 yıllarında yaptığını söylediği deniz aşırı seferlerden 1497 ve 1503-1504 yıllarındakine “Yapılmamıştır, yalandır; ün avcılığı için uydurulmuş sahte seyahatlerdir!” itirazları yapılmış. Eğer 1497 seyahati gerçekse kıta Amerika’sına ancak 1498’deki üçüncü seferinde ayak basabilen (!) Kolomb’un önüne bir kez daha geçmiş olur. Aynen John Cabot gibi…

KEŞFEDİLEN AMERİKA GERÇEKTE HANGİSİ
Santa Maria; Kolomb'un sancak gemisi...
Keşif işinde bir sakatlık daha var. Amerika’yı keşfettiği söylenenlerden hangisi, hangi Amerika’yı keşfetti; “Kuzey Amerika”yı mı yoksa “Güney”i mi? Hep derim ya, ikisi de birbirinden farklı devasa kıtalar.

Öyle ya da başka türlü…
Bugün, Amerigo’nun adını iki kıta birden taşımakta…
Kuzey Amerika, Güney Amerika… 

LAGENARIA SICERARIA ve LAGENARİA VULGARİS
Bir de bitkiler konusu var. Rapa Nui ile arkeolojik açıdan kendisine çok benzeyen Kūki Āirani‘de Güney Afrika kökenli bir asmakabağının Amerika’ya özgün tarzda evcilleştirilmiş bir türü bulunmuş. Lagenaria Siceraria ya da Lagenaria Vulgaris olarak adlandırılan bu kabak türünün kalıntıları üzerinde yapılan 14C yani radyo karbon uygulaması, Kolomb doğmadan bin küsur yıl öncesini göstermiş. Kabak Güney Afrika’dan yola çıkmış, Amerika’ya varıp kendisini evcilleştirmiş, sonra da Rapa Nui’ye doğru akşam gezisine mi çıkmış? Bu türde bir saçmalığa mı inanmamız isteniyor? 

PATATES ve RADYO KARBON
Avrupalılar; Pasifik’teki Polinezya grubuna dahil Rapa Nui adası -ki diğer adları Easter, Pascua, Paskalya’dır- ile Yeni Zelanda’ya dahil Kūki Āirani -ki diğer adı Cook’tur- Takımadalarına ilk kez çıktıkları zaman, patatesle karşılaşırlar. Tohumundan değil de yumrusundan, yani bizim patates dediğimiz o yuvarlak cismin ta kendisinden yetiştirilebilen patatesin, doğal yollarla adaya gelme ihtimalini botanikçilerin çoğu reddediyor. Reddin nedeni, yumruların, okyanusa rağmen tohum ve sporlar gibi rüzgârlarla taşınabilme ihtimalinin olmaması ve patates ekiminin ancak insan eliyle yapılabilmesi… Buralarda yetiştirilen patatesin, Amerika’daki gibi ehlileştirilmiş tatlı patates olması da bu tezi destekliyor. Patates kalıntıları üzerinde yapılan “Radyo Karbon” ölçümleri Rapa Nui’yle direk teması doğrular ölçüde, yüzlerce yıl öncesini gösteriyor. 

ASMAKABAĞIYLA PATATESİN ANLAMI NE
Ne olacak, Amerika’nın zaten keşfedilmiş bir ülke olduğu…
Bunun kabul görmesi için Kolomb, Vespucci ya da bir başka Avrupalının ayakkabısının değmesi mi gerekir? Değmezse keşifler sayılmaz mı?
Öyle bir kural var da haberimiz mi yok? Yok
 zahir!

Oysa burada okuduğunuz ve okumaya devam edeceğiniz satırlarda göreceğiniz şu: Amerika kıtaları; Avrupalılar, Asyalılar, Afrikalılar, Okyanusyalılar, özetlemek gerekirse insanlık âlemi tarafından hem çoktan hem de defalarca keşfedilmiş. Oysa Kolomb’la Vespucci’ye mal edilmeye çalışılan ve yanlış olarak “Coğrafi Keşif” olarak tanımlanan eylem, toplumsal yani coğrafi değil kişisel eylemlerdir. Keşfedilmiş yerin keşfi ancak kişiler bazında olabilir.

Özetlemek gerekirse; atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş. Yalnız Üsküdar mı? Kadıköy’le Maltepe’yi de… Efsaneler uydurmaksa zibidilere kalmış. 

YAĞ KOKULU ŞAKŞAKÇILAR
Recep Bey; “Amerika, cami, keşif, Müslümanlar” sözcüklerini içeren bir masalı anlatmaya girişti ya, şakşakçıları da hemen faaliyete geçti. Oysa misyoner tarihçi Bartolomé de las Casas; “Kolomb”un “Bir dağ gördüm, dağın üzerinde sevimli bir camiye benzeyen ufak bir tepecik var” dediğini yazmış. Cami değil; bir tepenin, cami kubbesine benzetilmesi nedeniyle tasvir amacıyla söylenmiş bir söz. Üstelik o yer Recep Bey’in masalındaki gibi Küba’da değil, El Salvador’a bağlı San Salvador’da… Çarpıtılan, yalanlarla bezenmeye çalışılan sözlerin doğrusu bu!

TARİH UYDURANLARIN PİRİ MUSTAFA ARMAĞAN
Mustafa Armağan, Kolomb’la ilgili kitaptaki bu satırı alıp defalarca okuyarak, “Bakın ben söylemiyorum, adam söylüyor” sözleriyle sanki orada camiye benzer bir tepe değil de cami varmış kanısı oluşturmaya çalışıyor. Turgay Güler denen yandaş da sürekli çanak, çömlek tutuyor. 

Olayın geçtiği sahne Ülke TV, program Sıra Dışı; moderatör Turgay Güler… Katılanlarsa demirbaş konuk Mustafa Armağan, Yeni Şafak gazetesinden Yusuf Kaplan ve Prof. Dr. Zekâi Şen

Güler’in, Atatürk hakkında çirkin sözlerin söylendiği programları ürettiği kalmış aklımda. Yanılıp günahlarına girmekten korkarım ama ondan ve Armağan’dan başka şey beklememek gerektiğine de inanırım. Kolomb ve Vespucci’yle iyi uyuşmuşlar demekten başka söylemim olmayacak. İnsanların, televizyon yoluyla topluma yalan yanlış birçok bilgiyi pompaladığını gördüm ama bu kadarına da pes! 

Dikkat ederseniz; Avrupalı, Arap, Çinli, Malili bile var da yüzyıllarca Amerika’nın hemen karşısında yurtlanmış Türklerin Amerika’yla ilgisi yok. Batılı ve Arap yazarlar bizimkileri dikkate almadıkları gibi Türk pasaportlu Arapçı yazar ve televizyoncular hiç mi hiç almıyorlar. Gamları kasvetleri artık normal denen çizgiyi çoktan aşan Arap aşklarıyla Türk ve Atatürk düşmanlığı… Türk ya da Atatürk dedin mi hemen ayaklanıveriyorlar. Neymiş efendim? Türk yokmuş Müslüman varmış! Bire aymaz! Türk’e duyduğun hınç yüzünden Allah’ın seçimine de karşı çıkmaktasın. Yüce Allah; “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanıyıp kaynaşasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız, Allah’a en çok saygı duyanınızdır. Allah her şeyi bilendir; her şeyden haberdar olandır.” demiyor mu? O’nun, millet ve kabilelere ayırmasına itirazın mı var?

Arap dostlar, sakın alınmayın. Sözüm size değil; size hayranmış gibi görünüp İslam dışı işler yapmaya kalkan şaklabanlara… Türk ve Atatürk dendi mi hemen Arap’ı karşımıza çıkaran bu din zararlılarına… 

KEŞİF Mİ DÖNGÜ MÜ
Arap dedim ya, keşif sözcüğünün de Arapçadan geldiğini söylemeliyim. Birkaç anlamı var ama konumuza denk düşen anlamları “Var olduğu bilinmeyen bir şeyi bulmak, var olduğu bilinmeyen bir şeyi ortaya çıkarmak”… O dönemde bile tahminen milyonlarca insanın yurt edindiği, yanı başında başka kıta ve ülkelerin olduğu bir yer nasıl keşfedilir? Varlığını bilmediği yere giden biri, oranın kâşifi mi olur? 

Yani şimdi ben, siz veya bir başkası; varlığından haberdar olmadığımız, adını hiç duymadığımız bir ülkeye gitseydik, keşfetmiş mi olacaktık! Örneği çoğaltalım mı? Ankara, Samsun, Erzurum desek? Hı?..
Anlaşılan, bu Amerika’nın keşfi sonsuza dek sürecek!.. 

Amerika; bence, bu yazıda saydığım isimlerden hiçbiri tarafından keşfedilmedi. Yok yere büyütülen bu olay, bazı toplumların unutulmuşu hatırlamasından başka bir şey değil. Unutulmuş hatırlanırken özellikle etraf yaygaralarla çınlatıldı. Çünkü daha birkaç yıl önce Türkler İstanbul’u almış ve Avrupalıları ikinci sınıf beceriksiz milletler topluluğu konumuna iteleyivermişti. İşin içine Haçlı kafasını da yerleştirdiniz mi ne kadar etkilendiklerini görürsünüz. 

Ne demiştim: “Amerika; bence, bu yazıda saydığım isimlerden hiçbiri tarafından keşfedilmedi.” Yalnız yerli malı dincilerimizin keşfettiği bir kıta var ki ona hiç kimsenin itirazı olamaz. O kıtanın adını yine onların eşsiz telaffuzlarıyla açıklıyorum:
Amarika!… 

 

Günay Tulun İsimlik Fotosu-1 Günay Tulun

“Sayfayı çevirmek ya da dilediğiniz herhangi bir sayfaya geçişSağa... yapmak için, bu yazının sağ yanında yer alan; [ TÜM KİTAPLAR ] bölümündeki ilgili sayfayı tıklamanız yeterlidir.”